Gazi Mustafa Kemal’in vasiyeti olan, ülkemizi muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarma mücadelesini, Milli Mücadele ruhuyla sürdürüyoruz. Türkiye, dün ‘Gardırop Atatürkçüleri’, bugün de ‘Sosyal medya Atatürkçüleri’ olarak ifade edebileceğimiz kesimden çok çekmiştir.
Türkiye önüne çıkan zorlukları birer birer aşarak demokrasi ve kalkınma yolculuğuna devam ediyor.
Bütün dünyanın gözü önünde bir felaket, bir facia, bir insanlık suçu yaşanıyor. Sahip oldukları teknolojik üstünlüğe rağmen Filistinli çocuklar, kadınlala baş edemeyenler elbet hayallerinden uyanacaklar. Bu zalimlerin her biri ve bu suça ortak olanlar mutlaka yargılanacak.
Bütün dünyanın gözü önünde bir insanlık suçu yaşanıyor. Nükleer silah kullanma tehditleriyle sabrımızı zorluyorlar. Henüz doğmamış bebeklerden masum çocuklara, mazlum kadınlara kadar on binlerce insanın yitip giden canlarının hesabı elbette sorulacak.
Maşeri vicdanın sesinden de aldığımız güçle, Gazze halkının evlerini ve topraklarını terk etmeme iradesine sonuna kadar destek vereceğiz.
Vatanlarını, canlarını koruma mücadelesi veren Gazzeliler başta, tüm Filistin halkının can, mal güvenliği sağlanana kadar hakkı söylemekten vazgeçmeyeceğiz.
AB’yle ilişkilerde mesafe katedemememizin sebebi, Türkiye’ye karşı aleni husumet içeren tavırlardır. AB, stratejik körlükten kurtulma umudunu yitirmektedir.
Enflasyonun yol açtığı hayat pahalılığını çözmekte kararlıyız. Refahı aşınan dar ve orta gelirli kesimlerin kayıplarını telafi etmek boynumuzun borcudur.
Yargı kurumlarının kararları da tartışılabilir. Türkiye’de, yüksek mahkemeler dahil hiçbir organ, hiçbir kurum layüsel değildir, eleştirilemez değildir.
Yargının iki kurumu arasındaki yetki tartışmasının çözüm yeri anayasadır, yasalardır. Ancak mevcut anayasamız ve yasalarımız, bu konuda yetersiz kalmaktadır.
Darbecilerin bundan 41 sene önce Türkiye’ye biçtiği gömlek, yapılan 20’yi aşkın tadilata rağmen, 2023 Türkiye’sine artık dar gelmektedir.
Yeni anayasa meselesini ısrarla gündemde tutmamızın, günlük siyaset söylemi değil, hayati bir konu olduğu, bu vesileyle herhalde daha iyi anlaşılmıştır.
Devletin başı olarak, kurumlarımız arasındaki görüş ayrılığının bir anayasa ve sistem krizi haline dönüşmesinin önüne geçecek adımları süratle atacağız.
Gerekirse anayasa ve yasa değişiklikleri dahil tüm yöntemleri kullanarak, tekrar böyle bir tartışmanın ortaya çıkmaması için gerekenleri yapacağız.
Ayrıntılar geliyor…